Pages Menu
Categories Menu
Selâhaddîn-i Eyyûbî

Selâhaddîn-i Eyyûbî

 

Örnek Bir Âlim, Komutan ve Devlet Adamı : 

Şarkın en sevgili sultanı Selâhaddîn-i Eyyûbî, hem Doğu’yu hem de Batı’yı etkileyen güçlü bir tarihi şahsiyettir.  O, Kudüs’ü fetheden bir komutan, Eyyubi devletini kuran ve yöneten bir devlet adamı ve İslam coğrafyasının her tarafında yeni eğitim müesseseleri inşa eden bir âlimdir.

Küçüklüğünden beri ilme ve kitaplara düşkünlüğüyle temayüz etmiş olan Selahaddin, İmam Silefî ve Ebu Tahir b. ‘Avf gibi devrinin ünlü âlimlerinin meclislerine katılmış ve onların ilmî sohbetlerine bilfiil iştirak etmiştir.

Dr. Adnan Memduhoğlu

Sultân Salâhaddîn’in şahsiyetinin oluşmasında bu âlimlerin yanısıra, babası Eyyûb ve amcası Şîrkuh’un da önemli te’sîrleri vardır. Babasından güzel ahlak, vakar, sağlam düşünme yeteneği ve siyâsî basîret alan sultan, amcasından da kahramanlık, cesâret ve savaş taktiklerini almıştır. Gençliğinin önemli bir bölümünü beraber geçirdiği Sultân Nûreddîn’n tecrübeleri de Salâhaddîn’in hayatında önemli etkiler bırakmıştır.

Salâhaddîn sadece askerî zaferler kazanmadı. Eyyubiler döneminde sosyal ve iktisâdi hayattaki gelişmeler, imar fa‘âliyetleri, açılan sosyal hizmet müesseseleri ve kurulan medreseler, sultanın haklı olarak “Salâhü’d-dünya ve’d-dîn” lakabıyla anılmasını sağlamıştır. Bu dönemde ilmî hayatın canlanmasının en mühim nedenlerinden biri onun âlimleri himâye etmesi, ilmî hayatın devâmı için gerekli şart ve imkânları temin etmesiydi.

Salâhaddîn-i Eyyûbî, Kudüs’ü haçlıların elinden kurtardıktan ve 567/1171 de Mısır’da devletini kurduktan sonra ilk iş olarak Şî‘i akîde üzerine kurulan ve Şî‘a ideolojisinin propagandasının yapıldığı müesseseleri ortadan kaldırmış, bunun yerine Sünnî akideyi esas alan medreseler kurmuştur. Fatımî hilafeti döneminde Şî‘a mezhebine göre eğitim veren dârü’l-ilimlerin Sünnî medreselere dönüştürülmesi, bunun açık bir örneğidir. O bu sayede hem İslâm dininin doğru bir şekilde anlaşılıp tatbik edilmesini, hem de Müslümanların şiddetle ihtiyaç duyduğu siyasi birliği sağlamaya ilmi bir zemin hazırlamayı başarmıştır.

Aynı zamanda ilmi bir hüviyeti de bulunan Salâhaddîn’in ilim ve ilim adamlarına olan düşkünlüğü de yeni medreselerin açılmasında mühim bir âmil olarak karşımıza çıkmaktadır. O, haçlılara karşı Müslümanların siyasi birliğini sağlamak ve dahilî otoritesini güçlendirmek için medreselerin oynayacağı rolü iyi tespit etmiş, bu konuda Zengî ve Fâtımî Devletleri’nden devraldığı ilmî mîrası iyi değerlendirmiştir. Kurduğu bu medreseler vasıtasıyla Batınîlik gibi akımlara set çekmiş olan Sultân Salâhaddîn, Ehli Sünnet ve’l-Cemâat ruhunu ve ideallerini canlandırmayı başarmıştır.

Sultân Salâhaddîn’in kurduğu bu medreseler Müslüman toplumu ilmî ve ahlâkî değerlerle donatmayı maksad edinmelerinin yanında onların aynı amaçlar etrafında birleşmesini de önemli ölçüde sağlamıştır. Haçlı istilasına karşı dağınık halde bulunan Müslümanlar’ın bir araya gelmesinde de büyük payları olmuştur.

Eyyûbî devleti’nde kurulan bu medreseler, Endülüs ve Kuzey Afrika’yla birlikte Horasan ve İran’dan Mısır ve Şam bölgelerine ilmî seyahatlerin gerçekleşmesini ve ilmî çalışmaların hız kazanmasını netice vermiştir. Bu dönemde din, düşünce ve siyaset alanında önemli etkiler bırakan değerli ilim adamları yetişmiştir:Fıkıhta Seyfeddîn el-Âmidî, Bahâüddîn İbn Şeddâd, İbn Kudame ve Şehrezûrî’ler, tasavvufta Hayât el-Harrânî, Kırââtta eş-Şâtıbî, hadîste es-Silefî ve İbnAsâkir, dil ve edebiyatta İbn Münkız, Kâdiyü’l-Fâzıl ve İmâdüddîn el-İsfahânî gibi çağını aşan şahsiyetler ile felsefe ve tıpta Sühreverdî, İbnMeymûn, Âmidî, Abdüllatîf el-Bağdâdî, İbnü’l-Baytâr ve Mühezzibüddîn ed-Dahvâr gibi tabîp ve filozoflar…

Allah kendisine rahmet eylesin. Binlerce kez razı olsun. Âmîn.

ŞARKIN EN SEVGİLİ SULTANINA SESLENİŞ! NERDESİN EY SELAHADDİN-İ EYYUBİ!

Ey Selahaddin!

Filistinli kadının,  “Eyne Ente  Ya Selahhadin” demesinin sebebini şimdi daha iyi anlıyoruz.

Göç edenler kervanına katıldığından beri bu ümmet seni aradı seni sordu hep,

Her yere yayılan destanların mazlumlara kuvvet, zalimlere korku verdi hep.

Yine de gözün arkada kalmasın, gönlünü ferah tut.

Yeni Selahaddinler olma yolunda şimdiki Müslüman gençlik,

Vakti gelince güller açar Güneş doğar, kış bahar olur.

xxxxx

Bu yazı bir davettir, icabet etmek isteyene,

Ayaklarına dolanan esaret zincirlerini kırmayı dileyene,

Elinden geleni yapmayan mes’ul olacaktır! bilene

Ve şarkın en sevgili sultanı Salâhaddîn-i Eyyûbî’ye gönül verene.

Evet Kardeşlerim Gelin bugün,

Bari hiç olmazsa Gazzeli, Halepli… üşüyen çocuk gibi içimizdeki Selahaddinlere seslenelim.

Seslenelim de belki uyandırırız onu ölü toprağı serpilmiş haldeki derin uykusundan!

xxxxx

Ey, halkına; “Allah Rasulü’nün miraca çıktığı Mescid-i Aksa tutsak iken ben nasıl gülebilirim?” diyen ve hep ağlayan Şarkın büyük mücahidi!

Ey “Allah’ın evi esirken ben kendime nasıl bir ev edinebilirim?” diyen ve Mescid-i Aksa’yı geri alacağı ana kadar senelerce çadırda yaşayan Asyanın zahid insanı!

Ey Güneşi omuzlarında taşıyan! Ve Ey Kudüs’ü hasret kaldığı ezan-ı Muhammedi ile buluşturan komutan!

Ey hayatı boyunca yağma yapmayan ve haksız yere kimseyi öldürmeyen âdil insan!

Ey Kendinden olmayanlara karşı bile adalet ve şefkatle hükmeden hükümdar!

Ey İslam birliğini sağlamış lider!

Ey “Bir tek namazımı bile cemaatsiz kılmadım.” diyen,

Ey zalimlerin dine üşüştüğü bir sırada, İslam’ı kurtaran komutan! Nerdesin?

Ey zalime korku salan, mazluma kanat geren,

Ey sefer bizim, zafer Allah’ın diyerek bin atlı akınlarla kıtalardan kıtalara koşan,

Ey atının nallarından sıçrayan kıvılcımlar zalimin yüreğine kor olup düşen,

Ey Fetihleri rüzgarlara karışan, İslam sancağı ile ufukları kaplayan,

Ümmetin mazlum evlatları seni soruyor, seni arıyor! Nerdesin?

Bak yine tutsak mescid-i Aksa! Yine esir Kudüs!

Diyâr- Şam içler acısı, Halep tarumar.

İslam Coğrafyası kan gölü, her yerde yangın,

Hunharca bombalanıyor şimdi Gazze, Şam, Haleb…

Kardeşliğimize kasteden fitne ateşi tutuşurken Ortadoğuda,

Âlem-i İslamda Acımasızca yürekler biçiliyor, yüreklerden kan akıtılıyor!

Her yerde çocuklar mazlum, analar mahzûn!

Her gün bomba yağıyor semadan

Her yer yine kan, yine vahşet,

Her seferinde yerlerde yatan onlarca cesed.

Kat kat olmuş feryadlar ta arşa uzanıyor.

Yaşlılar ellerini semaya açmış Selahaddin’i bekliyor!

Bizler ise sadece izliyor, seyrediyoruz!

Sonra da unutuyor, gündelik işlerimizde boğuluyoruz.

Uyuyor, yemek yiyor, müzik dinliyor, gülüyor, çekirdek çitliyoruz..

Aslında unutsak da, unutturulsak da zulme şahidleriz! Nice şahidliklerimiz gibi!

Ateşleri ortasında kalmış bu donmuş yürekler hiç üşütmez mi içimizi?

Filistin’de zalim tankların altında hunharca ezilen bir annenin öksüz evladı,

Ya da zindandaki babasının kokusuna hasret yüreği buruk bir çocuk,

Halep’de kaybettiği anne babasını hep dualarında yaşatan gözü yaşlı bir masum!

Her yerde anaların yüreği hep feryad- ı figan!

Hangisine yansın? Şehid edilen kocaya mı, yetim bırakılan bebeye mi!

Kollarını semaya kaldırıp; Ey Selahaddin nerdesin diyen

Sahipsiz çocuklar, gözü yaşlı analar ve de çaresiz ihtiyarlar!

Artık ne Ömer var ne de Selahaddin Eyyübi,

Yitirdik Ömer’i, kaybettik Sultan Selahaddin’i.

Ancak nerede Selahaddinin kardeşleri?

Yirmi birinci asrın imanlı yürekleri!…

Her birimiz fert ve fert borçluyuz bu mazlumlara!

Alın teri, infak,  gözü yaşlı hıçkırıklar ve dualarla

Çare ararsanız işte Selahaddin’in asıl mayası:

Kâmil imân, güzel ahlak, salih amel,

sağlam irade, azim, gayret ve sebat.

Aynı safta Allah için buluşan Araplar, Türkler, Kürdler…

Hepsi de dava birliği etmiş imanda kardeş uyumlu renkler!

Mü minler kardeştir, gerçeği tecelli edince,

Bu vahşet ancak böyle gider, adalet tecelli edince.

Kuran’ın emrine uyup örnek alınca Resulullah’ı,

“Hak gelir ve batıl zail olur” unutma bu Sünnetullah’ı.

 

SELÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ  : Bu yazı 2016 yılının Aralık ayında yayınlanan İstikamet dergisinin 2. sayısından alınmıştır.